
VAN'DA DAYANIŞMANIN
FOTOĞRAFI
Van'da Dayanışmanın Fotoğrafı
(Sunum Videosu)
Van İzlenimleri
Van Çocuk Evi'nin, yanı başında prefabrik evler. Yeşil, mavi, ela gözler bakmakta halkın evlerine. Çadırlar kalkmış, yerine çok da sağlıklı olmayan prefabrikler konmuş. Orda yaşamakta Berfin, Asya, Rojbin, Güneş, Diyar ve daha ne çok çocuk. Sarsıldı benlikleri depremle birlikte; yoksulluk zaten vardı, şimdilerde iki kat artmış durumda. Sular akmasa da evlere, her yağmurda eve dolsa da sular, mutlu Vanlı çocuklar. "Halkın evlerinden öğretmenler gelmiş”ti, dünyalarına. Onların deyimiyle "örtmenimler” buğulu bakan gözlere bir göz daha öğreterek dışarıyı görmelerini sağlamaya, ufuklarını genişletmeye, yüzlerini gülümsetmeye gelmişler. Buydu onlar için halkın evleri. El ayak çekilse de her daim onların yanında olduğunu hissettiren.
Fotoğrafla kendi dünyalarına bir de onların gözüyle bakalım, dedi Halkevlerinden bir grup fotoğraf sever. Vizörden bir de bizimle birlikte baksın Van'a ve kendi iç dünyalarına. İki aylık kesintisiz programla gönüllü kişilerden oluşan Halkevleri Van Çocuk Evi Fotoğraf Atölyesi'nin düşündüğü buydu ve uygulanmak üzere gidişler başladı, startı verildi 1 Mayıs günü.
Beklemiyor gibiydi umudu kırılmış yürekler. Unutulduk işte, çadırlar kalktı prefabrikler kuruldu, eh üzerinden de epey zaman geçti. Unutmaz halkın evleri ama ya unuttuysa!!! Unutmadı gönüllüler, unutmadı halkın evleri, sadece yeni yerleşim alanının geçiş sürecindeydik, hep beraber. Heyecanlıydık. Öncelikle çocuklara öğreteceğimiz çalışmanın materyalleri için bağış toplamaktı görevimiz. Dijital fotoğraf makinesi, kalem, defter vb. malzemeler. Duyarlıydı gittiğimiz kişiler, çabucak toparladık makinelerimizi ve diğerlerini. Aldık biletimizi, düştük diyarı memleketi Van'a. Hoş karşılandık güzel insanlarca. Nerde kaldınız, bekler olduk gözler yollarda. Anneler, kızları ve oğulları, babalar yoktu, uzakta işte güçte aş getirme telaşındaydılar.

"Altı kızım var”, dedi Kibar abla "Kızlarımın da kaydını yapar mısın, öğrensin onlar her şeyi, olmasınlar ben gibi!” Güneş, Bahar, Gamze. Yaptık ilk kayıtlan. Asiye bizimle dolaşmakta kapıları tek tek; “Halkın öğretmenleri geldi, okulumuz açılıyor” sevinciyle. Rojbin ve Rabia Asiye'nin kızları. Merve ve Şule için "Babalarına sormadan olmaz", dedi anneleri. Sordu, izin alındı, sevinçle "Geliyoruz” dediler. Aysel İstasyon Mahallesi'nden duymuş geldiğimizi, okul formasıyla geldi, "Bende isterim öğrenmek” dedi. Serpil, Güneş'in okul arkadaşı; duymuş, Seyrantepe Mahalesi'nden "Ben de varım” diyerek geldi o da. Diyar, Yahya, Berfin. Bal gözlü Berfin ve onlarcası "Ben de öğrenmek istiyorum” diyerek kayıt için geldiler. Üçüncü günün sonunda 62 çocuğumuz atölye için başvurmuştu bile.
Ve başladı atölyemiz.
Tanışma ve sonrasında güven oyunu oynadık. "Ormanda karda yürürken bir dostla karşılaşma”, “Güven ve barış” oyunumuzun adı. Ne çok ihtiyacı var ki Vanlı çocukların, bir değil çokça oynadık onlarla oyunlarımızı. Güvendiler bize ve arkadaşlarına. Çok sevdik onları, çok sevdiler bizi. Kadraj, kolaj çalışmalarını yaptık. Sabırla beklediler, fotoğraf makinelerini çıkarmamızı. Çıkardık, gözler ışıl ışıl. Anlattık makineyi kullanmayı ve verdik ufacık ellere. Dokunmak makinelere, incitmeden. "Click". Evet, ilk basmalar deklanşöre ve yüzlerde gülücükler. Heyecanlılar, makineler ellerinde daldılar eve sokağa, başladılar çekmeye, ne bulurlarsa.
Çiçek dürbünü (Kaleyideskop) yaptık birlikte, aynalardan dürbün gibi. Bahar ve Rojbin göz göze dürbünde inanamıyor gibi. "Şahane bir şey, bir de şuna bak!” Berfin, Güneş, Yahya elden ele dolaştı, çiçek dürbünü. Sonra kovalarla basit fotoğraf makinesi yaptık. Bir kovaya mercek, diğerine aydınger kağıdı. Şaşa kalan meraklı gözlerle fırladık dışarıya ve yeni bir şey keşfetmiş gibi baktık yaşadığımız sokaklara. Sıra kıvrımlı göz (Periskop) yapımında. Meyve suyu kutuları ve aynayla yapılan bir çalışma. Hazırladık atıştırmalıklarımızı, içtik meyve sularımızı. Evet, hazır işte kutular. "Denizaltı gibi” dedi, Merve yapılan çalışmaya. Sıraya girdik, baktık tek tek periskoptan. Evet sıra oyunda! En çok sevdiğimiz oyun, sallanan ağaç. Böyle güzel sallanılır mı, bitsin istemiyoruz oyunlar. Ne de olsa çocuk yürekler ister her daim.
Yetmedi, halay çektik, söyledik türküler; Kürtçe, Türkçe. Makineler elde, yine çekimlere devam. Yarın değerlendirme var atölyede. Çekilen fotoğraflar geldi, makinelerle başladık değerlendirmeye. Daha bir öğrendik eksiklerimizi. Aradan sonra çıktık, pratik yapmaya çocuklarımızla. Biz de daldık evlere. Gülen yüzlerle karşılandık her bir yerde. Mutlular; anneler, nineler poz vermekte bebelerine.
Ve geldik ayrılık vaktine. Sarıldık sıkıca küçük bedenlerdeki büyük yüreklere, buğulu gözlerle. "Siz de bırakıp gidiyorsunuz işte” diyen dilleri ve buğulu gözleri ile öpüşerek. Çok değil sadece bir iki gün sonra gelecek başka "halkın öğretmeni". Ve unutmayacağız biz, diyarı memleketi Van'ı. Çocukların deyimiyle "halkın evleri” oldukça.
Van'a Neden Gittik
23 Ekim 2011... Saat 13:41... Kandilli Rasathanesi Richter ölçeğine göre 7.2 olarak açıkladı Van Depremi’nin şiddetini. Kadın, erkek, çocuk binlerce insan bir toz bulutunun içinde kayboldu, o gün ve o saatte... Ve sonrasında deprem kadar yıkıcı olan devlet gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti Van halkı. Afet bölgesine giden yardımları engellemeye kadar varan bir devlet şiddeti yaşandı. Ardından ulusal yayın yapan televizyonlarda “Her ne kadar Van’da olsa acımız büyük”, “Hem askerimize polisimize taş atıyorlar, hem de yardım bekliyorlar”, “Devletin Kürtlere yapamadığını Allah yaptı” gibi nefret söylemleriyle birlikte vicdansız sesler de yükselmeye başladı. Richter ölçeği bu vicdansızlığın şiddetini ölçemedi. İşte böylesi bir ortamda düştük yollara, kalplerimizde tüm insanlığın vicdanı, çıkınımızda “yaşasın halkların kardeşliği” diye haykıran binlerce insanın fotoğrafıyla. Hep birlikte Kürt halkının acısına ortak olmaya, yaraları birlikte sarmaya ve bu dayanışma ile depremin bile yıkamadığı Türk ve Kürt halkları arasındaki kardeşlik köprüsünün temellerine yeni ve sağlam taşlar koyamaya. Bizim de elimizden çocuklarla oynamak gelirdi; yaşadıkları travmayı çabucak atlatmalarına yardımcı olmak, yaşanan tüm bu acılardan birkaç saat de olsa uzaklaşmalarını sağlamak için. 1 Mayıs’tan başlayarak iki ay süren “Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi” ile Van’da yüz çocukla birlikte geçirdiğimiz keyifli zamanlar, hepimizin hatıralarına önemli bir deneyim olarak kazındı. Ve çocuklar, onların gözüyle Van’a bakma şansını verdiler bize. Düğünü de fotoğrafladılar, hüznü de...
Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik. Suları başka denizlere karışmayan bir denize vardık. Ortasında bir ada... Efsane’deki çobanın çığlıklarını duyduk “Ah Tamara, Ah Tamara”... Tamara’ya aşık çoban, sevgilisiyle buluşmak için her gece yüzerdi adaya, ona yol gösterense bir fenerden yayılan ışıktı yalnızca. Bir gün o ışık, ulaşmaya çalıştıkça uzaklaşmıştı çobandan. Ta ki son nefesiyle aşkının adını haykırana kadar... “Ah Tamara...” Ve yine aynı topraklarda başka çığlıkları duyduk. Bir yıkıntının altında... Güneşten ya da bir fenerden sızan ışığa ulaşmaya çalışan Berivan’ın, Azad’ın, Berfin’in, Baran’ın çığlıkları... Sonrası “Ah Berivan”, “Ah Azad”, “Ah Berfin”, “Ah Baran”... Ah... Ah... Halkevleri Fotoğraf Atölyesi olarak hüzünlü bir yolculuğa çıktık. Şüphesiz aynı duyguyu paylaşan yol arkadaşları olmasa ne yol olurdu ne de yolculuk. En başta, saatler süren atölye çalışmalarında yorulmadan bizlere bilgisini aktaran, çocuklarla oyun oynamanın, fotoğraf çekmenin sırrını veren ÖZCAN YURDALAN’a. Bizlere bilgi kadar değerli deneyimlerini ve Galata Fotoğrafhanesi’nin kapısını açarak sıcak bir ortamda bilgiye ulaşmamızı sağlayan YÜCEL TUNCA’ya. Hopa’dan Van’a çocuklarla birlikte yaptığımız her çalışmada yoldaşça emek veren VEDAT ATEŞ’e. Van’lı çocukların sesini Ankara’nın göbeğinden duymayanlar varken bu sesi Avustralya’dan duyarak çalışmamıza katkı sağlayan ADEM TOPRAK’a. Van Depremi’nden sonra güçlerinin yettiği her anda dayanışma göstermekten geri durmayan ve atölye çalışmalarında kullanılan fotoğraf makinelerinin alınmasına katkı sağlayan İSTANBUL TABİP ODASI ve İSTANBUL ECZACI ODASI’na. Bu kitabı basarak Van’lı çocukların çalışmalarının tarihe bir not olarak düşülmesini sağlayan İSTANBUL TABİP ODASI’na. Bizleri Van’da hiç yalnız bırakmayan, hem kapılarını hem gönüllerini açarak hep yanımızda olan Van Belediyesi Duhok Konutları sakinlerine. Sonsuz teşekkürler.
Nursel Özkan
Erol Yılmaz
Alaattin Timur
Ayşen Gürbüz
Barış Boza
Boray Dişbudak
Tolga Subaşı
Turgay Gündoğdu
Sevil Parlak,
Sevinç Gerçekoğlu
Rukiye Şimşek
Sevtap Yenigün
Deniz Karateke
Füsun Tırman
Serap Borucu
Van'lı Çocuklar Hem Eğlendi Hem Öğrendi
Yaklaşık iki ay süren atölye boyunca, kartonlardan yapılan kadrajlarla, kovalardan yapılan 'camera obscura’larla, aynalarla yapılan çiçek dürbünleriyle, kutulardan yapılan periskoplarla, tüm yaratıcılıklarını yansıttıkları kolajlarla yüz Van’lı çocuk hem eğlendi hem fotoğraf çekmeyi öğrendi.
Çocuklar kartondan yapılmış pencerelerden bakıyorlar. Dünyayı o çerçevenin içine sığdırıp “kadraj”ı öğreniyorlar. Birlikte fotoğraf makinesinin temelini oluşturan Camera Obscura yapılıyor. İki kovadan dışarıdakinin önü bir mercek büyüklüğünde kesiliyor ve mercek bu deliğe yapıştırılıyor. İçerideki kovanın ise ön tarafı tamamen kesilerek buraya bir aydınger kağıdı yapıştırılıyor. Mercekten geçen ışık dışarının görüntüsünü ters olarak aydınger kağıdına yansıtıyor. Camera Obscura çocuklar için çok eğlenceli bir oyuncak. Çocuklar kovanın içindeki diğer kovayı hareket ettirerek aydınger kağıdına yansıyan görüntüyü netlemeye çalışıyor. Bazen de kovanın kesilen bir parçasıyla eğlenmeyi tercih ediyorlar.
Çiçek dürbünü yapılıyor. Uzun ve ince olarak kesilmiş üç adet ayna parçasını üçgen prizma haline getiriliyor ve dış tarafı kartonla süslenerek bir oyuncak yapılıyor. Dışarının görüntüsü aynalardan birbirine yansıyarak değişik efektler oluşturuyor.
Yine eğlenceli bir faaliyet kolaj. Çocuklar gazetelerdeki fotoğrafları kesip yapıştırmaktan çok hoşlanıyorlar. Kolajlarda yaşadıkları ortamı ve ruh hallerini net bir şekilde görebiliyorsunuz.
Tüm atölye boyunca eğlendikleri kadar çalışmalarını yüzlerine de yansıyan bir ciddiyetle yaptılar. Van’lı çocuk fotoğrafları ciddiyetle kesiyor. Fotoğraf makinelerini ellerine alan Van’lı çocuklar depremin ardından yaşananları tüm çıplaklığıyla görüntülediler. Yıkımın yarattığı acıları fotoğraflarıyla gösterdiler. Ve tabii yaşanan onca acıya rağmen yüzlerinden ve çocuk gözlerinden eksik olmayan gülümsemelerini de...